Evet. Sonunda kaybeden ben oldum...
Yanlış anlaşılmak istemem. Burada size duygusal şeyler empoze edip , çeşitli ajitasyonlar kesinlikle çekmeyeceğim. Bazen yaşanılanları aktaracağım, bazen kenara not aldığım şeyleri sizinle paylaşacağım. Her gün öğrenmekte olduğum bu büyük yazılarla dolu duvarı tırmanmaya çalışırken okuduğum bazı sözleri size aktaracağım. Yani ben her ne yapıyorsam sizinle paylaşacağım.
Bazen duygularımda ki değişimler, bazen aldığım kararlar.
Öyle pek kendimi tanıtmayı sevmem bu tarz yazılarda. Daha önce denediğim iki yıllık blog serüvenimde ergenliğimin tatlarını yeni yeni dokuduğum için fark ettim ki o duvarı sadece küfürle ve isyanlarla doldurmuşum. Fakat bu demek değil ki burada da sayıp , sövüp ,şikayet etmeyeceğim. İnsanız biz bunları yapmazsak sanırım başarıyı elde edemiyoruz...
Kendimi bildim bileli bu uzun ince yolda koşuşturuyorum. Kah kendim için, kah insanlar. Yaptıklarımdan pişman mıyım? Kesinlikle hayır. Çok düştüğüm, dizimi yaraladığım oldu. Bazen düştüğümde başkalarını da çektim kendimle beraber. Sağolsunlar, dostlarımı böyle kazandım.Fakat kendimi hiç anlatamadım. Sorunlarımı , psikolojik travmalarımı hep kendi içimde çözmeye çalıştım.Başardığım oldu. Fakat başaramadığım da bir hayli o kadar fazla oldu. Fark ettim ki beynimin içinde bir anda çok şey düşünmeye başlamışım. Bunun sıkıntısını yaklaşık 3-4 senedir çekiyorum.Aynı anda tonca sesle boğuşuyorum içimde, insanlara ne anlatacağımı bilemiyorum. Bu her ne kadar canımı sıksa da gene susmaktan vazgeçemiyorum. Susuyorum. Bu yüzden senelerdir defter tutuyorum sanırım. Kendimi anlatmanın yollarını arıyorum sürekli...
Kendimi yalnız bırakmam gerektiğini düşündüğüm dönemlerden birinde kendime bir arkadaş edindim. Hayal veya değil oturup onunla tartışabiliyoruz. Ona her şeyi tüm gerçekliğiyle aktarıyorum. Sorun şu ki ; Onun da tek arkadaşı benim sanırım, yani aramızdan çıkmıyor hiçbir şey. Böyle olması daha iyi ikimiz içinde. Keşke demeyi hiç sevmem. Fakat keşke insanlara ona olduğum kadar açık olabilseydim. En azından biri benim yüzümü kızarttığında , birine ilgi duyduğumda ona olabildiğim kadar açık olabilseydim. Güçlü müyüm ? Bence evet. Fakat insanlardan korkuyorum. Sanırım sevgiye aç hissediyorum. Bu açlığım yüzünden gittiğim abuk sabık insanların bana yaptıklarından dolayı korkuyor olsam gerek. Beni sakın yanlış anlamayın bu sadece aşk ile alakalı bir şey değil. İnsanlar (en azından benim gibi olanlar) hayatında büyük yer kaplayan birilerini hayatlarından çıkardıkları zaman diğer insanlara mülteci gibi yaklaşır. Kaosun ortasından çıktığın zamanlarda bir güven ister. Omzunda bir el ister. Fakat bir o kadar da korkaktır artık. Çünkü canının yanacağını sanar her durakta. Ama gene de vazgeçmez her durakta başka insanlara sığınmayı, tanışmayı, onlardan medet ummayı. Umar , umar da gene boşalacağını bilir durağın. "Gene otobüsü kaçırmıştır..."
"Veccal Günlükleri" - Gün 284
Yanlış anlaşılmak istemem. Burada size duygusal şeyler empoze edip , çeşitli ajitasyonlar kesinlikle çekmeyeceğim. Bazen yaşanılanları aktaracağım, bazen kenara not aldığım şeyleri sizinle paylaşacağım. Her gün öğrenmekte olduğum bu büyük yazılarla dolu duvarı tırmanmaya çalışırken okuduğum bazı sözleri size aktaracağım. Yani ben her ne yapıyorsam sizinle paylaşacağım.
Bazen duygularımda ki değişimler, bazen aldığım kararlar.
Öyle pek kendimi tanıtmayı sevmem bu tarz yazılarda. Daha önce denediğim iki yıllık blog serüvenimde ergenliğimin tatlarını yeni yeni dokuduğum için fark ettim ki o duvarı sadece küfürle ve isyanlarla doldurmuşum. Fakat bu demek değil ki burada da sayıp , sövüp ,şikayet etmeyeceğim. İnsanız biz bunları yapmazsak sanırım başarıyı elde edemiyoruz...
Kendimi bildim bileli bu uzun ince yolda koşuşturuyorum. Kah kendim için, kah insanlar. Yaptıklarımdan pişman mıyım? Kesinlikle hayır. Çok düştüğüm, dizimi yaraladığım oldu. Bazen düştüğümde başkalarını da çektim kendimle beraber. Sağolsunlar, dostlarımı böyle kazandım.Fakat kendimi hiç anlatamadım. Sorunlarımı , psikolojik travmalarımı hep kendi içimde çözmeye çalıştım.Başardığım oldu. Fakat başaramadığım da bir hayli o kadar fazla oldu. Fark ettim ki beynimin içinde bir anda çok şey düşünmeye başlamışım. Bunun sıkıntısını yaklaşık 3-4 senedir çekiyorum.Aynı anda tonca sesle boğuşuyorum içimde, insanlara ne anlatacağımı bilemiyorum. Bu her ne kadar canımı sıksa da gene susmaktan vazgeçemiyorum. Susuyorum. Bu yüzden senelerdir defter tutuyorum sanırım. Kendimi anlatmanın yollarını arıyorum sürekli...
Kendimi yalnız bırakmam gerektiğini düşündüğüm dönemlerden birinde kendime bir arkadaş edindim. Hayal veya değil oturup onunla tartışabiliyoruz. Ona her şeyi tüm gerçekliğiyle aktarıyorum. Sorun şu ki ; Onun da tek arkadaşı benim sanırım, yani aramızdan çıkmıyor hiçbir şey. Böyle olması daha iyi ikimiz içinde. Keşke demeyi hiç sevmem. Fakat keşke insanlara ona olduğum kadar açık olabilseydim. En azından biri benim yüzümü kızarttığında , birine ilgi duyduğumda ona olabildiğim kadar açık olabilseydim. Güçlü müyüm ? Bence evet. Fakat insanlardan korkuyorum. Sanırım sevgiye aç hissediyorum. Bu açlığım yüzünden gittiğim abuk sabık insanların bana yaptıklarından dolayı korkuyor olsam gerek. Beni sakın yanlış anlamayın bu sadece aşk ile alakalı bir şey değil. İnsanlar (en azından benim gibi olanlar) hayatında büyük yer kaplayan birilerini hayatlarından çıkardıkları zaman diğer insanlara mülteci gibi yaklaşır. Kaosun ortasından çıktığın zamanlarda bir güven ister. Omzunda bir el ister. Fakat bir o kadar da korkaktır artık. Çünkü canının yanacağını sanar her durakta. Ama gene de vazgeçmez her durakta başka insanlara sığınmayı, tanışmayı, onlardan medet ummayı. Umar , umar da gene boşalacağını bilir durağın. "Gene otobüsü kaçırmıştır..."
"Veccal Günlükleri" - Gün 284
Yorumlar
Yorum Gönder