Ana içeriğe atla

Aktarıldı: Bölüm 2: Sebepsiz Kaçamaklar

Kaçmayı mı seçtik yoksa öyle mi gerekiyordu? Gerekli...

Dolduğun benlik yetemiyor bazen. Dolduğun diyorum bu duruma çünkü aslında senin olduğun bir durum değil bu. Daha çok doldurduğun bir kumbara orası. Buna yaşanmışlıkları,zevkleri,tatları baz alarak yaparsın. Aslında en unutkanımız bile unutamaz bunları. Oralar öyledir çünkü boşaltamazsın içini kilidin anahtarı kayıptır! İşte bu anahtarı bulma çabasını veririz belki hepimiz. Keşkelerle biat ederiz onları. "Şimdi ki aklım olsaydı keşke!" lafını hiç esirgemeyiz aradığımız zamanlarda. Eski bir dost anımsatır bazen. Bazen bir rüzgar esintisi tazeler yeniden...


O günleri çoktan atlatmış geçmişime dair her şeyi silmeye karar vermiştim ve bunu emin adımlarla yapıyordum. Bu sefer koymuştum kafama. "Bir hata yaptım. Ders çıkart ve önüne bak!" diyerek sürekli beynime, benliğime yedirmeye çalışıyordum bunu. Yedirecektim. Başka çaresini göremiyordum kendimce. O zamanlar senle gayet yeni tanışıyorduk Veccal. Hatırlarsın o zamanları kendimi kaybettiğim dönemlerdi. Saf öfkeyle süslediğim duygularımı söyleyebiliyordum, dışarı aktarabiliyordum en azından. Bu her ne kadar kendime ve insanlara zarar verse bile o zamanlar değerini bilmiyordum sanırım. Şimdi gayet iyi anlıyorum. İçine kapandıktan sonra kafanda her şeyi döndürmeye başlıyorsun ve o kadar fazla dönüyor ki düşünceler açıklamaya çalıştığında hepsini birbirine karıştırıyorsun. Konuşmamaktan bahsediyorum. Konuşmamak bu durumda iyi oluyor işte.


Kafamın içinde döndürdüğüm düşüncelerin daha yeni evreleriydi. Bu durumla tanışmadan en az 5 sene önce olsa gerek. Yani daha körpeyim anlayacağınız, fakat büyük bir arbededen yeni çıkmışım. Hayatımda ilk karşılaştığım arbede. Sağ kaldığımı sanardım o zamanlar meğersem hiç öyle olmamış aslında. Sırtıma bakamadığım için sanırım. Tek başıma halletme huyum vardır benim. "Ben hallederim." derim her zaman. Oysa aslında yardım almak ne kadar güzel bir şeymiş. Yeni yeni anladım şimdi. Çok geç olmasada  güç olduğunu ikimizde biliyoruz yediremedik kendimize.


Düşünüp yürüdüğüm o gün belki senle ilk defa karşılaşmamayı dilemişimdir hayatımda. İlk defa. Uzun Marlboro yu yakışından belliydi gene bir şeyleri değiştireceğin. Gökyüzünü izleyip yaptın bunu. Hep havayı tartarsın böyle durumlarda. Öğrendik ikimizde. Sırtıma dokundun. Teselli olmadığını yeni yeni anlıyorum daha o dokunuşun. Yaralarımı fark ettirmek için yaptın o hareketini. Daha önceleri çok kırıklıklarım oldu konuştuk bunları seninle zaten. Ama ilk defa canım acıdı. İlk defa! Ki bu öyle bir şey ki duramadım yerimde. Daha yeni yeni doldurduğum bu kumbarayı açılmayacağını o gün fark ettim belki. Durmam gerektiğini söyledin. Ama bağımsızdı artık beynimin içindekiler. Kaçtım. Sebepsiz kaçtım...


Dolduğunuz zaman dolmadığınız günleri özlersiniz. İnsan hep böyledir zaten dolmadığınız günleri yaşayıp düşünceleri özgür kılmak ister her zaman. Hep onun üstüne planları kurarsınız. Kırsal bir alan elinizde sigara , kahve evinizin önündeki bahçenizde oturursunuz. Ya da bir dağın tepesinden bakarsınız etrafa. Kimse planlamamıştır dolduğu günle karşılaşacağını. O gün kaçacaktır! Planı yoktur. İşte Sebepsiz Kaçamaklar bundandır. Sebepsiz Kaçamaklarım...


"Veccal Günlükleri" 65. Gün

Yorumlar

  1. Merhabalar yazınız son derece başarılı,blog dünyasında yeniyim hepinizi davet edip bloglarıma bakmanızı tavsiye ederim. Bu arada sizi GFC den takibe aldım banada beklerim.İzmeye alırsanız sevinirim
    cagdasipekk.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim yorumunuz için. İzlemeye aldım ben de.
    Umarım otobüsü kaçırmazsınız...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aktarıldı: Bölüm 6: "Ama o durum farklıydı aga!"

Neler neler? Çok anlamsız. Hiç alışamayacağım bu durumlara sanırım. İnsanların kendileri gibi olmamaları çok acı. Hem de fazlasıyla… Her zaman olduğum gibi bir insan olmanın taraftarı idim. Ki bilirim Veccal’de öyledir hem de fazlasıyla. Tamam, hepimizin küçük rolleri vardır bunları inkâr edemem, etmeyeceğim hepimiz bunları yapıyoruz. Kâh hoşlandığımız insan, kâh üzüntülere maske… Fakat tek doğru bulmadığım bir durum var! İnsanlar dostlarına rol kesmemeli! Kesmeyecek! Gururunu, hırsını dostlarına vurmayacak! İçeride olaylar fırtınalar kopacak, ağlayacak, güçsüz hissedecek ama dostu bilecek dışarısına rol yapacak, hırslanacak, gururlanacak… “İnsan dostuna zarar verir mi?” diye konuşuyorduk kendi aramızda. “Yok canım acımasızlık!” deyip durduğumuz anlardan birinde aklıma şimşek gibi çarpan o anılara dalmış gene uzaklara bakıyordum. Gözünden hiç kaçırmazdı bu durumları sıkı dostum ve zihnimi okur gibi “Ama o durum farklıydı aga!” dedi. Haklıydı, gayet haklıydı! Çok sonradan

Aktarıldı: Bölüm 1: Otobüsü Kaçırmak.

Evet. Sonunda kaybeden ben oldum... Yanlış anlaşılmak istemem. Burada size duygusal şeyler empoze edip , çeşitli ajitasyonlar kesinlikle çekmeyeceğim. Bazen yaşanılanları aktaracağım, bazen kenara not aldığım şeyleri sizinle paylaşacağım. Her gün öğrenmekte olduğum bu büyük yazılarla dolu duvarı tırmanmaya çalışırken okuduğum bazı sözleri size aktaracağım. Yani ben her ne yapıyorsam sizinle paylaşacağım. Bazen duygularımda ki değişimler, bazen aldığım kararlar. Öyle pek kendimi tanıtmayı sevmem bu tarz yazılarda. Daha önce denediğim iki yıllık blog serüvenimde ergenliğimin tatlarını yeni yeni dokuduğum için fark ettim ki o duvarı sadece küfürle ve isyanlarla doldurmuşum. Fakat bu demek değil ki burada da sayıp , sövüp ,şikayet etmeyeceğim. İnsanız biz bunları yapmazsak sanırım başarıyı elde edemiyoruz... Kendimi bildim bileli bu uzun ince yolda koşuşturuyorum. Kah kendim için, kah insanlar. Yaptıklarımdan pişman mıyım? Kesinlikle hayır. Çok düştüğüm, dizimi yaraladığım oldu. Baz